Bazen grup terapilerinde ortaya kocaman bir zar koyarım. Koltukta oturan danışanlarıma zara bakmalarını söylerim. Ve gördükleri sayıyı bana söylemelerini isterim. Hepsinin söylediği sayı farklıdır. Burada zarın varlığı gerçektir. Realitedir. Ama ona bakış açılarımız sadece gerçeğin bir yüzünü gösteren yorumlardır. Zarın altı yüzü var. Zar üzerinde 6 farklı sayı var. Kimisi bakış açısına göre 5 rakamını görüyor. Ona ne görüyorsun dediğimde “Zarın üzerinde 5 yazıyor” diyor. Diğer danışanım 4 gördüğünü söylüyor. Yerlerini değiştiriyorum. Bu sefer bakış açıları değiştiği için demin “5 rakamını görüyorum” diyen, şimdi “3’ü görüyorum” diyor. Hayatta yaşadığımız her olay bir zar gibidir. Bir çok yüzü vardır. İşte depresif vakalar olaya sadece bir açıdan ve negatif bakalar. Günlük hayatta olaylarla ilgili ne düşünüyorsak ona inanırız. Bu düşünceleri gerçeğin doğru bir yansıması olarak kabul ederiz. Bilişsel terapi düşüncelerin, gerçeğin sadece bir 'yorumu' ve 'sizce yapılan bir yorumu' olduğunu söyler. Depresyon yaşarken, oldukça yanlı olan yorumlarımız, çoğunlukla olumsuzdurlar. Yıllarca hep aynı gözlükle hayata bakan bu kişiler bir çok olumsuz otomatik düşünce kalıbını kullanırlar. Ama bunun farkında olmazlar. Şimdi bu olumsuz otomatik düşünce kalıplarının bazılarından kısaca bahsedelim.
1. Aşırı genelleme
Başımıza bir kez, hoş olmayan bir olay gelir. Bu olayı bütün hayatımıza genelleriz. Bu tür olayların hep böyle olacağını düşünür kendimizi kötü hissederiz. Kızımıza görücü gelmiş ve kızımızı beğenmemişler. Çok yoğun bir depresyona girmiş. Artık kendisini kimsenin beğenmeyeceğine inanmış ve sürekli ağlıyor. Bu olayı hayatına genellemişti. Artık görücü kabul etmiyordu. Çünkü her gelenin kendisini ret edeceğini düşünüyordu. Terapiye başladık. Bir ay sonra görücü geldi. Oturup konuştular ve evlenmeye karar verdiler.
2. Kişiselleştirme
Bir sonuca varmak için elinde yeterli kanıt olmadığı halde olumsuz olaylardan yalnızca kendini sorumlu tutarsa buna kişiselleştirme denir. Burada genellikle iç odaklı davranırsınız. Ne olursa olsun hep hatayı kendinizde bulursunuz. Dışarıdaki insanlar sanki melektir. 13 ve 14 yaşında iki kardeş kendi aralarında kavga ediyorlar. Anneleri “ben iyi bir anne olsaydım bu çocuklar kavga etmezlerdi” diyor. Kocası kadını sürekli aldatıyor. Kadın “Ben iyi bir eş olsaydım eşim beni aldatmazdı” diye ağlıyor. Yani gökten taş düşse sebebi olarak kendini görür bu tür insanlar. Kişiselleştirme hatası, gerçeklere dayanmayan ve gereksiz olan bir suçluluk duygusu yaşamanıza neden olur. Hayatta yanlış giden her ne varsa sorumluluğunu siz üzerinize alırsınız. Güya her şey, sizdeki, hata, eksiklik, bozukluk ve yetersizlikle ilişkilidir. Sanki o olayda diğer insanların hiç rolü, sorumluluğu yokmuş algılarsınız. Sonuç olarak, herhangi bir olayda kendinize düşen sorumluluğu objektif olarak değerlendirmezsiniz. Onun yerine bütün olup biten şeylerin sizin hatanıza bağlı olduğunu düşünürsünüz.
3. 'Siyah' ya da 'Beyaz ya hep, ya hiç tarzı düşünceler
Genellikle mükemmeliyetçi kişilik yapılarında çokça görülen bir düşünce tarzıdır. Zıt kutuplarda düşünme diye tabir edebiliriz. Olayları ve kişileri zıt kutuplara böleriz. Ona göre hüküm veririz. Ya sınavdan “100” alacaktır. Yada “0” alacaktır. Ya çok seviyordur yada hiç sevmiyordur. Bir insan ya iyidir ya da kötüdür bu düşünceye göre. Ya Hacettepe tıp fakültesine gidecektir yada hiç üniversite okumayacaktır. Ya siyahtır yada beyazdır. Depresif kişiler kendilerini siyah kategorisine alırken diğer insanları beyaz kategorisine koyarlar. Siyah ya da beyaz tarzı düşünceler, hiçbir şeyin derecelendirilmesine imkan sağlamaz. 'Ben tamamen yetersizim', 'Ben tamamen aptalım', 'Ben tamamen iticiyim'. Bu tarz düşünceler gerçekçi değildir. “Siyah yada beyaz” düşünce tarzı, aşırı mükemmeliyetçiliğe ve kendinize koyduğunuz standartların gerçekdışı düzeylerde yüksek olmasına yol açar. Böyle olunca da kişi, bu standartlara erişememe ya da bu tür beklentilerini karşılayamama durumu ile baş başa kalır. Bu da içsel gerginliği artırır.
4. Gelecekle ilgili kehanette bulunma, falcılık
Kişinin elinde yeterli hatta bazen hiç kanıt olmadığı halde hemen gelecekle ilgili olumsuz sonuca varır, kehanette bulunur. Çocuk eve geç kalır. Her cümle –cek, -cak eki ile biter. “Aklımı yitireceğim. Herkes beni eleştirecek. Babam beni evlatlıktan ret edecek. Ben hiç iyileşmeyeceğim. Çocuğumun başına kötü şeyler gelecek” gibi düşünce gelecekle ilgili falcılık yapmadır. Oysa ki bu tür kehanette bulunmalar depresif duygularımızı artırır ve geleceğe ilişkin yoğun umutsuzluk duyguları yaşamamıza yol açar.
5. Felaket haline getirme
Basit bir hatayı, eksiği kocaman büyütmedir. Delikanlı dershanedeki rehber hocasına gidiyor. Tercihlerini yapıyorlar. Hoca “Bu puanla sana tıp fakültesi gelmez” diyor. Delikanlı eve dönüyor. Yoğun bir depresyon yaşıyor. Aradan biraz zaman geçiyor. Bir sabah bakıyorlar ki delikanlı kendisini odasında asmış, intihar etmiş. Ölüyor bu gencecik filan. Öldükten iki gün sonra sınav sonuçları açıklanıyor. Ve bizim delikanlı tıp fakültesini kazanmış. Kızımızın burnundan sivilce çıkmış. Kendini eve kapatmış. Dışarı çıkmıyor. İşte basit bir olayı gözünüzde büyütüp felaketleştiriyorsanız bu durum çok can yakıcıdır.
6. Olumluyu değiştirme
Bu çarpıtmada kişi olumlu öğeleri göz ardı etme, tüm dikkati olumsuz ve önemsiz öğelere yoğunlaştırmanın ötesinde olumluyu da olumsuza dönüştürme şeklinde davranır. Adam Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmış. “Bu ne ki hocam, herkes kazanabilir. Bu başarı filan değil. Basit bir olay” diyor. Bayan memur. Hastalanmış. İyileşince de işine dönmüş. Diğer arkadaşları da bunun iş yükünü hafifletmeye çalışıyorlar. Bayan se “hasta olduğum için artık işimi yapamayacağımı düşünüyorlar” diyor. “Ayşe bu gün çok güzel olmuşsun” diyorum. “Hocam, eşeğe altın semer vursan eşek yine eşektir” diyor. Kendilerin olumlu bir şeye layık görmezler.
7 . 'Meli' , 'Malı' kurallar
Bu tür düşünce tarzında kişi beklenti içine girer. Gerek kendi, gerekse diğer insanlar için, gelişigüzel ve yerine getirilmesi mümkün olmayan kurallar koyar. Beklenti içine girerseniz ve beklentiniz gerçekleşmezse çok büyük bir hayal kırıklığı yaşarsınız. “Erkek arkadaşım beni her saat başı aramalı. Ben ona bir kahve ikram ettim o da bana etmeli. İşe vaktinde gelmeli. Bize “meli, malı kurallar” gerçekleşmediğinde hayal kırıklığı, suçluluk, utanma, engellenme duygusu, kızgınlık yaşatır. İçsel basıncı artırır.
Tags:kekemelik, panik atak, depresyon, vajinismus, depresyon gaziantep, gaziantep panik atak, gaziantep vajinismus, gaziantep kekemelik, gaziantep psikolog, aile terapisi, cinsel terapi, sınav kaygısı, erken boşalma